9 Ağustos 2011 Salı

Biraz Hüzünlü Biraz Da Müzikli

     Kalemimi ciddiyetten tarafa çeviriyorum ve lugatımdaki bütün muzur sözcükleri bir kenara fırlatıyorum. Evet doğru duydunuz! Bu yazım gayet ciddi olacak, biraz hüzünlü, biraz da mağrur, bir tutam da mağdur belki. Aslında hüzünlenmek için de bir sebep yok, sadece gecenin karanlığı ve kulaklığımda bangırdayan müzik, biraz da gözkapaklarıma düşen yorgunluk beni emo bir psikolojiye itti. Ama emodan daha çok neye üzüldüğünü bilen bir psikolojiye. Neye üzüldüğünü kabul etmese de içten içe bilen bir ruh haline... Ama bir yandan da üzülmek için bir durum olmayan saçma bir parodiye işte. Neyse siz şimdi benim tezatlığımı bırakın yahu.


     Hep düşünmüşümdür: İnsan ruh haline göre mi müzik dinler? Yoksa ruh hali dinlenilen müziğe göre şekillenir mi? Müzik seni mutlu etmek için bir araç mıdır, yoksa mutluluğuna mutluluk katmak için kulağının ihtiyaç duyduğu bir rahatlama mı? Seni bir anda başka biri yapmak için bir güç müdür? Yoksa sadece o halini biraz daha tastiklemek için kulaklarınla biraz da kulaklıklarınla dans eden bir ruhsal doyum mudur? Bilmiyorum. Müzik çok ilginç bir şey. İnsanı bir anda başka bir yerlere götürebiliyor sanırım. Ya da fark etmeden kapısına kadar geldiğin bir yerde sana nazikçe kapıyı açıp, içeri davet edebiliyor. Kim bilir? Bilen bilir de ben bilemem. Sadece bana bir anda başka duygular yüklediğini, bazı şeyleri farkına varmamı sağladığını hissedebilirim. Ve gecenin akan yalnızlığında, pencereden sızan rüzgar sesine uyumlu bir şekilde ruhuma işlediğini söyleyebilirim. 


     Müzik mi ruhun gıdası, yoksa ruh mu müziğin gıdası, onu da bilemem. Ben bugün sanırım hiçbir bok bilemiyorum. Sadece susuyorum ve dinliyorum. Belki biraz daha iyi olurum diye, belki biraz daha anlarım diye. Belki, belki demeyi artık keserim diye. İçimde gömülü kalan şeyleri çıkartıp belki yüzleşirim diye konuşmuyorum. Sadece dinliyorum. Bekliyorum. Hissediyorum. Susuyorum. Gözlerimi kapatıyorum ve karşımda kendimi aynaya bakarken buluyorum. Gözlerimde biraz yaş birikmiş, peçete elimde öyle donuk bir bakışla kendime bakıyorum. Sonra gözlerimi açıyorum ve karanlık odamda tek başıma mal mal oturuyorum. Hayat bu işte, müzik bir anda beni boş bir odaya, boş bakışlarımla götürürken, gerçeğe dönüşte kendimi yine boş olsa da benim odamda, daha da boş bakışlarla bulabiliyorum. Hüzün kaplasa da etrafı, mistik bir kokuyla sarsa da vücudu, ondan kurtulmak pek de zor değil. Çünkü çok sıkıcı lan. Neyse bu kadar yeterli. Ben yine gömerim kabrime, yüreğimin derinliklerinde toplu mezarlık yaparım bütün hislere, kişilere, düşüncelere.


     Aslında kimileri gibi şarkı sözleri paylaşarak Twitter'ımı ve milletin ana sayfalarını bok edebilirdim. Ama yapmadım. Burada salak salak melankolik melankolik şeyler yazdım. Ve gidiyorum şimdi, tekrardan döndüm ciddiyetten uzak olan o köşeme. Huzurluyum şimdi. Okuduysan da mucakslarımı yolluyorum. Gözlerin yorulmuştur, otur hele bir dinlen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder